Bir çok insan olayların bir nedenden dolayı meydana geldiğini düşünür. Olaylara
bir şey neden olmuştur. Düzenli ve öngörülebilir bir hayat için insanlar
olaylara nedenler yüklerler. İnsanların nasıl yüklemleme yaptığı, niçin yaptığı,
hangi koşullarda yapıp yapmadıkları yüklemleme kuramının konusunu
oluşturmaktadır.
Yüklemleme Kuramları
Sosyal psikolojide, yüklemleme süreçleri ile ilgili tek ve bütünsel bir kuram
yerine, bir çok mini-kuramlar vardır.
Heider'in naif bilim adamı
Heider insanları naif bilim adamları olarak görür. İnsanlar sezgisel olarak,
etraflarındaki olayların nedenlerini çıkarsarlar. Ortada hiçbir nedensel ilişki
olmasa da, insanlar doğal olarak dünyayı neden ve sonuç ilişkileri seti olarak
görürler. Nesnelerin ve olayların neden ve sonuç ilişkileri halinde düzenlenmesi
sonucunda bilişsel yapımızda bir nedensel sistem oluşur. Heider'e göre, bir
nedeni ve onun etkisini algısal bir birim (ünite) olarak algılama
eğilimindeyizdir. Bazı nesneler ve olaylar diğerlerine oranla daha kolay kombine
olurlar; özellikle de nesne yada neden bir insan eylemci ve olay yada etki
sosyal davranış ise. Birim algısının iki önemli belirleyicileri benzerlik ve
yakınlıktır. Sezgisel nedensel sistemlerimizde iki olay uzak olmaktan çok yakın
iseler daha büyük ihtimalle nedensel olarak bağlantılı görüleceklerdir.
Nedensel sonuç çıkarmanın iki prensibi önemlidir. İlk olarak, insanlar çok yönlü
nedenlere atıfta bulunmak yerine tek bir nedene atıfta bulunma eğilimindedirler.
İkinci olarak, davranışın nedenleri aktöre yada aktörün dışında, duruma ait bir
yere atfedilebilir. Aktörün içindeki nedenler kişisel (dispositional) ve aktörün
dışında olanlar ise durumsaldır. Heider'e göre aktörler kendi davranışlarının
durumsal nedenler tarafından etkilendiğindedirler. Gözlemciler ise bir aktörün
davranışını aktörün içsel özelliklerine atfetme eğilimdedirler.
Uyuşan Çıkarsamalar
Jones ve Davis'in (1965) öne sürdükleri bu kurama göre belirli durumlarda
insanlar kişilerin niyetlerinin ve mizaçlarını (disposition) hareketlerine uygun
olarak çıkarsama eğilimindedirler. Bir gözlemci, bir aktörün davranışını
gözlemlediğinde şunlar olur: ilk olarak, gözlemci, davranışın yada en azından
davranışın bazı etkilerinin aktör tarafından niyet edilip edilmediğine karar
vermek zorundadır. Eğer davranış ve etkileri kazayla olmuş olarak
değerlendirilirse bilgi verici olmazlar, gözlemciye aktör hakkında hiçbir bilgi
vermezler. Gözlemciler, aktörün davranışlarından olabildiğince bilgi edinmeye
çalışırlar.
Jones ve Davis uyuşan çıkarsamalar yapma sürecini etkileyen üç faktörden söz
etmişlerdir: sonuçların arzulanırlığı, yaygın olmayan etkiler ilkesi ve hedonik
ilgililik ve personalizmin motivasyonel değişkenleri.
Sosyal olarak arzu edilen davranışlar sosyal olarak arzu edilmeyen
davranışlardan daha az bilgi vericidirler. Bir davranışın sosyal olarak arzu
edilen davranış olması normlara uygun yada beklenen davranış olması demektir.
Böyle bir davranışı gözlemek gözlemciye hiçbir bilgi vermez çünkü davranışın
oluşunu açıklamak için çeşitli alternatif nedenler vardır. Davranışın yapılma
nedeni aktörün iyi bir insan olması (içsel atıf) olabileceği gibi, bu davranışın
yapılması en doğru olan yada yapılması beklenen davranış olmuş olması
(dışsal/durumsal atıf) olabilir.
Uyuşan çıkarsamaların ikinci önemli belirleyicisi yaygın olmayan etkiler
ilkesidir. Bu, aktörün çeşitli davranışsal alternatifler içinden kendi seçimini
yapabiliyor olması anlamına gelir. Bu tür durumlarda davranış bilgi vericidir.
Eğer aktör bir çok olası davranış arasından benzeri olmayan yada yaygın olmayan
bir davranışı seçerse bu davranış aktör hakkında bilgi verici olur ve gözlemci
aktörün kişiliği (disposition) hakkında uygun çıkarsamalar yapabilir.
İlk iki ilke bilişsel ilkelerdir fakat üçüncüsü motivasyoneldir ve iki ilgili
yapısı vardır: hedonik ilgililik ve personalizm. Gözlemci için hedonik olarak
ilgili olan eylem sonuçları gözlemciyi etkileyen eylemdir. Personalistik
eylemler ise hedonik olarak ilgili olan eylemlerin bir alt setidir.
Birlikte Değişim Modeli
Bu model Kelly (1967) tarafından öne sürülmüştür. Buna göre, iki olayın nedensel
olarak bağlı kabul edilebilmesi için bu iki olayın da birlikte değişiyor olması
gereklidir. Eğer iki olay birlikte değişmiyorsa nedensel olarak bağlı olamazlar.
Birlikte değişimi belirleyen üç faktör vardır: tutarlılık, ayırt edicilik ve
konsensus. Tutarlılık, bir kişinin aynı uyaranlara yada benzer uyaranlara farklı
zamanlarda aynı şekilde tepki verip vermediği anlamına gelir. Ayırt edicilik,
aktörün diğer farklı uyaranlara da aynı şekilde davranıp davranmadığı yada
aktörün tepkisinin farklı uyaranlar arsında farklılaşıp farklılaşmadığıdır.
Konsensus aktörün davranışının bir özelliği değildir; diğerlerinin
davranışlarının bir özelliğidir. Birlikte değişim modeline göre gözlemciler,
aktörün farklı zamanlarda aynı şekilde mi (tutarlılık yüksek) yoksa farklı
şekillerde mi (tutarlılık düşük) davranacağına, aktörün farklı uyaranlara benzer
tepkiler mi göstereceğine (ayırt edicilik düşük) yoksa sadece belirli bir
uyarana tepki verirken mi bu şekilde davrandığına (ayırt edicilik yüksek) ve
aktörün bir çok diğer insanla aynı şekilde mi davranacağına (konsensus yüksek)
yoksa farklı mı davranacağına (konsensus düşük) karar verirler.
Bu üç boyutun farklı kombinasyonları, davranışın nedenleri hakkında farklı
yüklemlemeler yapılmasına neden olur. Tutarlılık yüksek, ayırt edicilik ve
konsensus düşük olduğunda büyük ihtimalle bir içsel atıf yapılacaktır.
Tutarlılık yüksek, ayırt edicilik yüksek, ve konsensus düşük olduğunda da büyük
bir ihtimalle dışsal/durumsal bir yüklemleme yapılacaktır. Diğer kombinasyonlar
daha az net olan yüklemlemelere neden olurlar.
Birlikte değişim modeline daha sonradan iki önemli faktör daha eklenmiştir:
azaltma ve artırma. Bir olayın bir çok nedeni olabilir. Bazen bir çok mantıklı
nedenler birlikte vuku bulur fakat bazılarının daha olası olması beklenir,
bazılarının daha az olası olması beklenir. Eğer etki, engelleyici (inhibitory)
nedenlerin varlığında vuku bulursa o zaman artan neden güçlü olarak
değerlendirilir.
Atıf Yanlılıkları
Lau ve Russel (1980), insanların beklenenden çok beklenmedik bir sonuçla
karşılaştıklarında daha fazla nedensel yüklemlemeler yaptıklarını öne
sürmüşlerdir. İnsanlar gerçekte, etraflarındaki olaylar hakkında eş zamanlı
olarak yüklemlemelerde bulunmazlar, en azından bu olaylar beklenmedik yada
negatif olduğunda. Sosyal hayattaki yaygın, rutin, günlük olaylarda insanlar
muhtemelen düşünmeden, otomatik olarak davranırlar. Bununla birlikte bazı
durumlarda insanlar nedensel yüklemlemeler de yaparlar. Eğer gerek duyarlarsa
başlarından geçen olaylar için nedensel yüklemlemeleri genelleyebilirler. Böyle
bir durumda yüklemleme kuramı iyi formüle edilmiş bir kuram olmaktan uzak
görünür.
Jones ve Davis'in uyuşan çıkarsamalar kuramında, hedonik olarak daha fazla
ilgili olan yada personalistik bir eylem daha büyük bir olasılıkla aktörün takip
edeceği uyuşma çıkarsaması olacaktır. Hedonik ilgililik ve personalizm
motivasyonel faktörlerdir ve bu da yapılacak yüklemlemelerin normal, rasyonel
kurallara uygun yüklemlemeler olmayacakları ihtimalini yükseltmektedir.
Temel Atıf Hatası
Temel atıf hatası, atıfta bulunan kişilerin durumsal faktörlerin etkisini
küçümsemeleri ve kişisel faktörlerin etkisini abartmalarıdır. Jones ve Harris
(1967) bu konuyla ilgili bir çalışma yapmışlardır. Bu araştırmada gözlemci
deneklerden Fidel Castro ile ilgili yazılar yazan bazı kimselerin gerçek
tutumlarını tahmin etmeleri istenmiştir. Bu kişilerin tutumları hakkında yapılan
atıflar incelendiğinde şu sonuç bulunmuştur: Castro yanlısı yazı yazan kimseler
gerçekten Castro yanlısı, Castro'nun aleyhinde yazı yazanlar da gerçekten Castro
karşıtı olarak değerlendirilmiştir. Yazıyı yazan kişinin yazıda ne tür bir tutum
takınacağını seçme hakkı olmadığının bilinmesi durumunda bile kişisel/içsel
atıflar yapılmıştır. Yazıları yazanların belli bir tutumu seçmeye zorlanmaları
durumunda dahi gözlemciler, kişisel özelliklerin durumsal koşulların etkisinden
(ne tür bir yazı yazılacağının seçilememesi) daha önemli olduğu sonucuna
varmışlardır. Yani bir kimsenin içinde bulunduğu durumun, sosyal ortamın
gereklerini göz ardı edip davranışı salt kişisel özelliklerle açıklama eğilimi
vardır.
Aktör-Gözlemci Etkisi
Aktörlerin kendi davranışlarını dış etkenlere bağlı olarak açıklama,
gözlemcilerin ise aynı davranışları aktörlerin sabit kişisel özelliklerine bağlı
olarak açıklama eğilimleri vardır.
Yapılan çalışmalar sonucunda ulaşılan iki önemli sonuç vardır: birincisi,
durumsal ve kişisel yüklemlemeler birbirleriyle ters yönlü olarak
çeşitlenmezler, her ikisi de hem gözlemciler hem de aktörler tarafından
davranışın önemli nedenleri olarak görülebilirler. İkinci olarak, bir çok deney
aktörün ve gözlemcinin yaptıkları yüklemlemelerin farklılaştığını kanıtlasa da
aktörlerin durumsal nedenleri ve gözlemcilerin kişisel/içsel nedenleri tercih
ettikleri kanıtlanamamıştır.
TAH ve AGE ile ilgili yapılan açıklamaların çok az bir kısmı desteklenmiştir. Bu
yanlılıkları açıklayan iki tür açıklama vardır. Birinci açıklamalar, aktör ve
gözlemcinin perspektifinin veya içeriğinin farklılaşmasını açıklayan psikolojik
mekanizmalara ve süreçlere dayanıyor. İkinci tür açıklamalar TAH ve AGE'nin
etkilerini değişken sosyal, kültürel, ideolojik süreçler olarak değerlendirir.
Bu tür hataların modern, endüstrileşmiş, batılı bireyin yapıları olduğunu öne
sürer.
Bireysel açıklamalar: Storms'a göre (1973) aktörle gözlemcinin davranışı farklı
şekillerde açıklamalarının nedeni davranış hakkında edindikleri bilginin farklı
olabilmesi yada aynı bilginin farklı şekillerde işleniyor olması olabilir.
Yapılan araştırmalar davranış hakkındaki bilgi farklı açılardan sunulduğunda
yüklemlemelerin değiştiğini göstermiştir. Aktörler kendilerinin ne
yaptıklarından çok etraflarını yani durumu görüyorlar. Gözlemciler ise daha
baskın olarak aktörü örüyorlar. Dolayısıyla aktörden ve gözlemciden aynı olayı
açıklamaları istenildiğinde farklı açıklamalar yapıyorlar, davranışın kendileri
için baskın olan tarafını görüyorlar.
Semin ve Fiedler (1988) olaylar hakkında bilgi içeren 4 dilsel kategorinin
varlığından söz etmişlerdir. Bunlar tanımlayıcı eylem fiilleri (örneğin A, Bile
konuşuyor); yorumlayıcı eylem fiilleri (örn. A, B' ye yardım ediyor); durum
fiilleri (örn. A, B'den hoşlanıyor) ve sıfatlar (örn. A dışadönük bir kişi).
Sıfatlar, tanımlayıcı eylem fiillerine göre bir insan hakkında daha fazla bilgi
içerirler ve bu nedenle daha fazla içsel yüklemlemelere neden olurlar.
Üçüncü tip bir bireysel açıklama da motivasyonel faktörlere dayanır. Jones ve
Davis'e göre (1965) gözlemcinin hedonik olarak ilgili ve personalistik olarak
yargıladığı hareketler diğer hareketlere oranla daha fazla uygun çıkarsamalar
üreteceklerdir. Hedonik ilgililik ve personalizm motivasyonel özelliklerdir.
Benzer olarak, Miller ve Norman (1975) içsel/kişisel yüklemlemelerin, aktörün
davranışlarını öngörme arzusu veya ihtiyacı nedeniyle pasif bir gözlemciden çok,
aktif bir gözlemci tarafından yapılmasının daha olası olduğunu öne sürmüştür.
İdeoloji: AGE ve TAH insanların bilişsel yapılarının kaçınılmaz bir sonucudur.
Çünkü aktör kendisini bir takım uyaranlara tepki veriyor olarak algılar, durumu
ve uyaranları algılar. Gözlemci ise aktörü davranışın kaynağı olarak algılar.
Miller (1984) orta sınıf Amerikalı ve Hintli deneklerle bir çalışma yapmıştır.
Denekler 8,11,15 yaşlarında çocuklardır. Sonuçta Amerikalıların davranışları
kişisel özelliklere, Hintlilerin ise durumsal nedenlere atfettikleri
bulunmuştur. Bu durum her iki kültürde de yaşla birlikte artmaktadır. İnsanlar
nasıl yüklemleme yapacaklarını öğrenmektedirler. Ayrıca bireysel farklılıklar ve
motivasyonel farklılıklar yüklemlemeleri etkilemektedir.
Benliğe hizmet eden (self-serving) yanlılıklar
Sahte konsensus etkisi: İnsanların kendi fikirlerini, inançlarını, tutumlarını
aşırı değerli görme eğilimidir. İnsanlar kendi fikirlerinin kabul
edilebilirliklerini yüksek görürler. Buna neden olan 4 mekanizma olduğu öne
sürülmektedir. Birincisi, erişilebilirliktir. Bizimle aynı fikirde olan
kişilerle ilgili bilgiler bellekten daha kolay çağrılır. Böylece fikirlerimizin
yaygın olduğunu düşünürüz. İkincisi baskınlıktır. Bir uyaran veya referans
nesnesi ortamdaki diğer uyaranlardan daha baskın görünür. Kendi pozisyonumuza
odaklandığımızda diğer görüşler dikkatsel artalana atılır ve daha az
değerlendirilir. Üçüncü açıklama sahte konsensus etkisinin yanlı değil rasyonel
olduğunu savunur. Aktör-gözlemci etkisinin bir başka ifadesidir. Eğer aktörler
kendi davranışlarını durumsal nedenlere atfetme eğilimindeyseler o zaman
diğerlerinin de aynı durumsal güçlerin öznesi olduklarında yüksek derecede
davranışsal konsensus beklemeleri mantıklıdır. Dördüncü tip açıklama öz-saygı
ile ilgilidir. Sosyal konsensus kişiye sosyal destek ve değer kazandırır.
Sahte eşsizlik (benzersizlik) etkisi: İnsanlar yeteneklerinin eşsiz ve
görüşlerinin yaygın olduğuna inanma eğilimindedirler. Bunu açıklamaya çalışan
iki açıklama vardır. Birinci açıklamaya göre, insanların kendi çabalarını
abartmalarının nedeni bu bilgilerin bellekte daha kolay erişilebilir olmasıdır.
İkinci açıklamaya göre ise, insanlar bilgiyi seçici olarak kodlar ve hatırlarlar
çünkü lehteki bilgi öz-saygıyı artırır.
Başarı ve başarısızlıkla ilgili atıflar: İnsanlar başarının sorumluluğunu
üzerlerine alırken, başarısızlığın sorumsuzluğunu reddederler. Bu konuyla ilgili
hem bilişsel hem de motivasyonel açıklamalar vardır. Bilişsel mekanizmalar
dikkatin selfe yada dışarıya odaklanması ve bilgisel erişilebilirliktir.
Motivasyonel açıklamaya göreyse başarının sorumluluğunu kabul edip
başarısızlığınkini reddetmek insanın iyi hissetmesini sağlar.
Depresyon: Olumlu benlik saygısının iyi ve olumsuz benlik saygısının kötü,
disfonksiyonel, anormal olduğu söylenir. Kronik düşük benlik saygısının
sonuçlarından biri de depresyon olabilir. Depresyondaki kişiler hataları ve
olumsuz olayları içsel, kararlı ve evrensel nedenlere atfederler. Araştırmalar
atıf stili ile depresyon arasında önemli bir bağlantının olduğunu bulmuştur.
Depresif insanların kendi performansları hakkında diğer insanlara oranla daha
gerçekçi yüklemlemeler yaptıkları bulunmuştur. Depresif insanlar kendilerini
diğerlerinin onları gördükleri gibi görmektedirler. Depresif olmayan insanlar
ise kendilerini diğerlerinin gördüklerinden daha iyi görmektedirler.
Atıf Kuramlarının Eleştirileri
İlk olarak TAH'nı ve AGE'ni destekleyen kanıtlar çok güçlü ve açık değillerdir.
İkincisi, atıf kuramları sadece bireysel ve bireyler arası düzeylerde
yapılandırılmıştır. Kişisel farkların ve ilişkilerin yüklemlemeyi nasıl
etkilediği üzerinde durulmamıştır.
Atıf kuramları aşırı bireyselci ve bilişseldir. Ayrıca batı kültürü dışındaki
insanların bu modellere uymadığı da bir gerçektir. Kültürel farklılıklar göz
ardı edilmiştir.