Nedenler: Acıları yatıştırmamızı, onlarla başetmemizi sağlayan savunma mekanizmaları süzgecimiz, depresyondayken kaybolur ve tüm sıkıntılar, kötü deneyimler süzgecimizin yokluğunda benliğimize yapışır. Algılarımız bulanıklaşır ve sorunsuz zihnimizle düşünmediğimiz şeyleri artık düşünür duruma geliriz. İntihar düşüncesi de tam bu noktada devreye girer.
Bulanıklığın içinden hayat akvaryumumuzu temizleyen çöpçü balığı gibi beliriverir intihar. Belirsizlik ve kaygı uyandıran hayatın içinde elle tutulur bir “son” eylem gibi görünür. Nöropsikologlar ve klinik tedavi uzmanları insanların depresyondayken daha yavaş düşündüğünü, dikkatlerinin daha kolay dağıldığını, zihinsel işlerde daha çabuk yorulduğunu ve hafızalarını yetersiz bulduklarını saptamışlardır. Depresyondaki hastalar olumsuz tecrübe ve başarısızlıkların yanı sıra olumludan çok depresif bağlamı olan kelimeleri anımsamaya, performans gerektiren işlerdeki başarılarını da küçük görmeye eğilimlidirler. Özgüvenleri de düşüktür. Depresyona eşlik eden psikiyatrik tablolar da intihara nedendir.(Örn: kişilik bozuklukları, alkol-ilaç bağımlılığı) Ayrıca çocukluk döneminde normal sevgi ilişkilerinden yoksun kalmış kişilerin ilerki yaşamlarında da kimse tarafından sevilmedikleri ve istenmedikleri duygusunu sürdürmeleri intihar olaylarında önemli bir etmendir. Aidiyet duygusunun yaşanamaması kişinin kendini kimsesiz ve anlamsız hissetmesine neden olabilir. Duygusal sorunların ötesinde ekonomik sıkıntılar da insanları intihara sürükleyebilir. İntihar çözümsüzlük duygusunun eyleme dökülmüş şeklidir. Vücut dilinde en etkili ve en iz bırakan eylemdir. Fiziksel, duygusal, cinsel, sosyal istismar, eş ve diğer ilişkilede yaşanan sorunlar, ihmal edilmek, ergenlik sorunları, kayıplar gibi sebeplerde intihar teşebbüsüne neden olabilir. *Dr. von Andics ise yaşamın anlamının ve intihara yol açan nedenlerin aile, komşular ve iş çevresi ile olan ilişkilerin başarı ya da başarısızlığında aranması gerektiği sonucuna varmıştır. Bu sınırlı koşullarda incelediği örnekler vardığı sonuçlardan daha etkilidir. Örneğin “yaralanan özsaygı”nın intihara yol açan en önemli güdülerden biri olduğunu ileri sürer: Diğerlerinin hakkımızda düşündüklerine önem vermemiz, kendi değerimize yalnızca onların görüşleri doğrultusunda inanmamızdan kaynaklanır, bize belli bir değer kazandıran durumlar esasen diğerleriyle olan bağlılık biçimleriyle (duygusal ve pratik) oluşur…Diğerlerinin gözünde neysek, onlara – son analizde bütün kişisel ve pratik başarılarımızla kendimizi göstermek istediğimiz kişiye – ne ifade ediyorsak, değerimiz odur. (Alvarez, 2007, s. 98) Son olarak, “İntiharın mazaretleri çoğunlukla tesadüflere bağlıdır. Olsa olsa geride kalanların suçluluk hissini hafifletir, muhafazakarları yatıştırır, inandırıcı kategoriler ve kuramlar bulmak için sonsuz araştırmalar yapan sosyologları yüreklendirir. Bunlar büyük bir savaşı tetikleyen önemsiz bir sınır hadisesi gibidir. Bir insanı, hayatına son vermeye iten gerçek güdüler başka yerlerdedir; onlar iç dünyaya aittir, dolambaçlı, çelişkili, labirent gibi ve çoğunlukla gözden ırak.” der A. Alvarez
* A. Alvarez, İntihar, Çev. Zuhal Çil Sarıkaya, İstanbul, 2007, Öteki Yayınevi Melek Bengü Şahin